Mutfak
Bahçeli şirin bir ev, bahçesinde birkaç tavuk ve köşede küçük bir kaplanın kulübesi. Buraya taşınalı birkaç ay olmuştu. Çam ağaçları, meşe ağaçları ve söğütler karışmıştı.Yüz yılık kavak ağacı vardı. Gövdesi oldukça geniş ve kabukları taş gibi sağlam. Bu yüz yılık kavak ağacı çevresinde neler görmüş geçirmişti. Bir çobanın diktiği ağaçtı. Ne kısraklar, ne kuzular, ne kuşlar... kimisi konmuş kimisi gölgesinden yararlanmıştı. Sonbahar gelmiş yaprakları dalından dökülüyor, ömründen bir son bahar daha kayboluyordu. Gelip gececeği mevsimlerden birini daha yaşıyordu.
Evin içinde iki
Gel gelelim, Ahmet'in yüksek ateşine sebep olan, grip oluşuna.Çaresizdir. Kendi başına ateşini düşürmek için elinden geleni yapar ama beceremez. Sirkeli su hazırlar, başına ve ayaklarına koyar. Terletir yine,
Yine bir gün böyle günün günden güzel olması için dua ederken, Lyon’unun çığlığını duyar, Ahmet le kavga etmektedir ki,
Anne:
-Yeter artık didişmeyin akılı oynayınız, onca işin güçün arasında, birde sizinle uğraşmayım. Lyon! o senin küçüğün biraz anlayışlı ol!
Lyon:
-Anne veriyorum oynamıyor, benim elimdekileri alıyor, kendi
Ahmet sessizce yerinden doğrulur, elindeki
Rüzgar dışarıda esmekte ve uğuldayan sesi kulaklara gelmekte. Sanki, diğer fırtınaların habercisi. Verdiği ses, çatıların yerlerinden oynadığını düşündürüyordu. Bu uğultu içinde yemekti ev temizliğiydi...Yalnızlığın verdiği hafif ürperti olmuştu ama aldırış etmeden pencereye yaklaşarak sesleri dinledi. Yukarıda da
Anne şaşkınlık içinde:
-Ne oldu ne oldu
diye sormaya başladı. Ahmet’in döşüne, annesinin üzerinde taşıdığı çatal inenin ucu açık kalmış ve o batmıştı. Anne bir an korkmuştu. Korkulacak bir şey olmadığını anlasa da Ahmet'in çanı çok yanmıştı.
Lyon aldırmadan oynuyordu ve pencereye koştu:
-Anne anne bakın yapraklar dökülüyor...
Kavak ağacından rüzgar şiddetli esiyordu. Lyon da korkmaya başladı. Rüzgarın bu denli uğultulu sesler çıkararak, yaprakları, daları ve hatta ağaçları sallamasına şaşkınlık içinde bakıyordu.Çok rüzgar esintileri görmüştü ama bu denli şiddetli ve uğultulusunu da görmemişti.
Annesine sordu:
- Neden böyle esiyor.
Gök bulutları aşağıya inercesine siyahlaşmış her yerin üzerini örtüyordu. Sustu, cevap veremedi.
Gözleriyle bulutlara baktı:
-Korkmayın bu gelip geçicidir, sakin olun. Ben bir mutfağa gidip geleyim.
Adımları adatarak salondan yine, arkasında birinin soluğunu farketti. Hafifledi esene kadar. Sanki derin derin biri soluk alıp veriyordu boynunu döndermek ten dönderince bir şey görmekten korkarak mutfağa geldi. Masa üzerindeki içinde elma, armut, muz, mandalinalar olan meyve tabağını seyretti. Çekmeceyi açtı meyve bıçağı çıkardı, mayhoş yeşil duran elmayı aldı. Kabuğunu soyarak yemeye başladı. Elini meyve tabağına yeniden uzattı sanki bir insan eli yumuşaklığında bir cismin ona dokunduğunu sandı. Elindeki bıçakla vurmaya başladı. Meyvelere ne olduğunu anlamadan. Birden kendine geldi, meyveleri haşat etmişti.
Bu neydi? Afalladı, olamaz böyle şey! bir el, insan eli hissetim, diye düşünmeye başladı. Kendi kendinden mutfaktaki
-Bunlar yıkanana kadar bende bir şeyler yapayım yoksa sabah olmaz dedi.
Lyon Ahmet le oynuyor, ara sıra pencereden dışarı bakıyor. Gariplikler karşısında şaşkınlığını atamıyor, resmini yapıyor. Rüzgar, ev, bulut, kavak ağacı, kendinin, kardeşinin ve annesinin resmini çiziyor. Birde mutfak resmi çiziyor. Uyku saatinin geldiğini, kardeşinin de iyice
Annesine sesleniyor:
-Anne,anne Ahmet uyuyor. Benimde uykum geldi.
Ses gelmiyor annesinden, mutfak kapısı kapalı. Basamaklardan koşarak iniyor, kapıya yöneliyor ve annesinin gayretle iş yaptığını görüyor
-Anne, anne! Ahmet uyuyor, benimde uykum geldi. Ahmeti yerine yatır.
Anne:
-Oldu birazdan geliyorum, sen çık ve yatağına yat. Az işim kaldı diyerek cevap veriyor. Lyon boynu bükük bir şekilde yatağına girip uyumak için odasına gidiyor. Kardeşi köşede kalmış çoktan uymuştu bile. Kaldırmak istedi kaldıramadı. Annesine kızdı içinden. Zorla ayağından asılarak yatağına kadar götürdü, kardeşini kucaklayarak yatağına yatırdı. Kendi yatağına yürüdü yatağının üzerine uzandı ve gözlerini kapadı. Annenin işi bitti yukarıya çıktı
Uyandı baktı yatağına ve kendi kendine, ''olduğum yere sızmışım belim tutulmuş, bende yorganın içine girmemişim'' dedi. Kıyafetlerine baktı dışarı çıkarken, ''şunu mu bunu mu giyinsem? '' dedi
Lavaboya yürüdü elini yüzünü yıkadı. Aynaya bakarak:
-Neydi o akşamki gariplikler dedi
Bir buharın aynada şekillendiğini gördü:
_Aman Tanrım! Bu ne? dedi ve çığlık atı.
Çocuklar uyuyordu, yutkundu, gözlerini eleriyle ovaladı ve güzelce yıkadı. Alış veriş çantasını aldı, evi işlek cadde üzerinde arabalarının vızır vızır gecdiği bir cadde. Bahçeli de olsa arabasını yolun kenarına koymak zorundaydı. Arabasına yürüdü kavak ağacına baktı, dalında yaprak kalmamıştı. Yüz yılık bir ağaç çırıl çıplak kalmıştı. Uzun uzun baktı ağacı süzdü.
Arabalar geciyordu.
Yusuf Ter 23.10.05
Saat 17:27 İsviçre