Suikast Kurbanı AYDINLAR ve Gazeteciler

Cumhuriyet Haber Merkezi, 22.10.1999 - Bombalı saldırı sonucu yaşamını yitiren Cumhuriyet yazarı Ahmet Taner Kışlalı, son 20 yılda Cumhuriyet yazarlarına yönelen saldırılar zincirinin son halkası oldu. Cumhuriyet, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Ümit Kaftancıoğlu, Cavit Orhan Tütengil, Onat Kutlar gibi çok değerli yazarlarını yitirirken Server Tanilli saldırı sonucu sakat kaldı.
Bahriye Üçok, Muammer Ulusoy, Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı cinayetleri çözülmeye başlandı...
2000 yılının ilk aylarında polisin yaptığı başarılı 'Umut' operasyonu sonucunda kaatil sanıkları yakalanarak adalete teslim edildi. 11.07.2000 tarihinde, İran tarafından yönetilip yönlendirilen Tevhid, Selam ve Kudüs Ordusu örgütlerinin elemanları olan sanıklar Necdet Yüksel, Ferhan Özmen, Hakkı Selçuk Şanlı, Yusuf Karakuş, Muzaffer Dağdeviren, Abdülhamit Çelik, Fatih Aydın, Hasan Kılıç, mehmet Şahin, Mehmet Ali tekin, Haluk Özçelik, Mehmet Kasap, Mehmet Gürova, Adil Aydın, Murat Nazlı, Arif Tarı ve Mahmut Koca yargılanmaya başlandılar.


Tütengil Hoca

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Sosyoloji Enstitüsü Başkanı ve gazetemizin yazarlarından Prof. Cavit Orhan Tütengil 1979 yılının 7 Aralık sabahı saat 07.45'te Levent'teki Sülün Sokak'ta bulunan İETT durağında, silahlı dört kişi tarafından öldürüldü. Saldırganlar, Tütengil'in cesedinin üzerine, ''Ne Amerika Ne Rusya, Bağımsız Türkiye- Anti Terör Birliği'' yazılı bir not bıraktılar. Polis, olay yerinde 9 milimetre çapında 12 boş kovan buldu. Tütengil cinayetinde yapılan soruşturma ve yargılamalar ise sonuçsuz kaldı. Hatta yargılama dosyası bile kayboldu. Tütengil'in cenazesi, 9 Aralık 1979 günü Şişli Camii'nden olaylı bir biçimde kaldırıldı. Cenazeye katılmak isteyenlerle güvenlik güçleri arasında çıkan çatışma sonunda bir işçi öldü, sekiz kişi yaralandı. Yaralananlardan biri de, gazetemizin bir diğer yazarı, Ümit Kaftancıoğlu idi. Kaftancıoğlu, bu törenden aylar sonra bir başka hain saldırının hedefi oldu...


Susmayan Kalem: Kaftancıoğlu

Makaleleri Cumhuriyet'in sayfalarında sık sık yer alan TRT yapımcısı ve yazar Ümit Kaftancıoğlu, Mecidiyeköy Sakızağacı durağı önünde 11 Nisan 1980 günü sabah saat 07.50'de silahlı iki faşistin saldırısına uğradı. Şişli Çocuk Hastanesi'ne kaldırılan yazarımız Kaftancıoğlu, müdahalelere karşın kurtarılamadı. 11 Kasım 1980 günü gözaltına alınan Ahmet Mustafa Kıvılcım, Kaftancıoğlu cinayetiyle ilgili olarak polise şunları anlattı:

''İstanbul Ülkücü Gençlik Derneği Başkanı Hasan Küçük, Ümit Kaftancıoğlu hakkında istihbarat yaparak oturduğu yeri ve otomobilinin plakasını tespit etmiş. Bu şahsın gazetelerden fotoğraflarını keserek, topladığı bilgilerle birlikte bu fotoğrafları İrfan Çakıca ve Yusuf Teke 'ye vermiş. Ümit Kaftancıoğlu'nun solcu olduğunu, öldürülmesi gerektiğini söylemiş ve öldürün diye emretmiş. İrfan Çakıca beni buldu, Hasan Küçük'ün emrini iletti, gelip gelmeyeceğimi sordu. Kabul ettim. 11 Nisan 1980 sabahı saat 07.00 sularında Karadeniz Kıraathanesi'nde buluştuk. Gaspettiğimiz bir otomobille Sakızağacı'na geldik. Saat 07.50 sularında öldüreceğimiz kişi evinden çıktı, arabasının yanına geldi. İrfan'la yanına gittiğimizde arabasının camını siliyordu. İrfan 4-5 el ateş etti. Ben de bir el ateş ettim. Ümit Kaftancıoğlu'nu biz öldürdük. Sonra kaçtık.''

Ülkücü militan, Kaftancıoğlu cinayetini böyle anlattı, ama mahkemede her şeyi inkâr etti. Ancak, kendisinin gösterdiği yerde iki silah bulundu ve birinin Kaftancıoğlu cinayetinde kullanıldığı balistik raporlarıyla kanıtlandı. Yapılan yargılama sonunda emri verdiği açıklanan Hasan Küçük, ateş ettiği belirtilen İrfan Çakıca ve otomobili kullandığı söylenen Yusuf Teke ortada yoktu. Sadece Ahmet Mustafa Kıvılcım, TCK'nin 450/4 maddesinden ömür boyu hapse mahkûm oldu.

Tanilli'ye sıkılan kurşunİstanbul Üniversitesi Anayasa Kürsüsü Doçenti Server Tanilli, 7 Nisan 1974 günü saat 21.30 sıralarında evine giderken Suadiye Avşar Sokak girişinde silahlı saldırıya uğradı. Tanilli, evine 150 metre kala pusu kuran bir otomobilden atılan kurşunlardan dördüne hedef oldu.
Üniversite çevrelerinde devrimci-demokrat kişiliğiyle tanınan ve çok sevilen Doç. Tanilli bu saldırıdan sonra felç oldu. Yaşamı tekerlekli sandalyeye bağlanan Tanilli, tedavi olmak için gittiği Paris'ten gazetemize yazmayı halen sürdürüyor.

Bahriye Üçok

12 Eylül öncesinde yazarlarımıza yönelik saldırıların kaynağı sivil faşist çetelerdi. 12 Eylül 1980 sonrası yazarlarımıza yönelen şiddet, bu kez, kendilerine İslamcı diyen dinci çetelerden kaynaklanıyordu. Yazarlarımıza yönelik saldırıların ikinci perdesi, 6 Ekim 1990 günü Çankaya Caddesi'ndeki evine gönderilen bir kargo paketinin patlamasıyla ölen Prof. Bahriye Üçok 'la açıldı. İlahiyat Fakültesi eski öğretim üyesi ve SHP Parti Meclisi Üyesi Prof. Bahriye Üçok, toplumsal ve siyasal sorunlarla ilgili düşüncelerini Cumhuriyet sayfalarında ortaya koyuyordu.

Muammer Aksoy

Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı, Atatürkçülüğün ve bağımsızlığın ödün vermez savunucusu Prof. Muammer Aksoy, 31 Ocak 1990 günü saat 19.05'te Ankara Bahçelievler'deki evine giderken öldürüldü. Cinayetten iki saat kadar sonra gazeteleri arayan bir kişi, ''Tesettür konusunda İslama karşı takındığı tavır nedeniyle Müslümanlar tarafından cezalandırıldı. Olay İslami Hareket adına üstleniliyor. 7.65 Baretta ile cezalandırılmıştır'' dedi. Muammer Hoca'nın dosyasında, öldürüldüğü gün elde edilen üç boş kovanın dışında bir şey yoktu. Olay hâlâ faili meçhul...
Prof. Muammer Aksoy'un cenazesinde Cumhuriyet'in bir başka yazarı, hocasının fotoğrafını kortejin en önünde kucağında taşıdı. Bu yazarımız, 1993 yılında yitirdiğimiz Uğur Mumcu'ydu...

Muammer Aksoy, (d. 1917, Antalya – ö. 31 Ocak 1990, Ankara) . Hukukçu ve siyaset adamı. 1961 Anayasasını hazırlayan komisyonun sözcülüğünü yapmıştır. Milletvekili Numan Aksoy'un oğludur.
1939'da Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdikten sonra Zürih Üniversitesi Hukuk ve Devlet Bilimleri Fakültesi'nde doktora yaptı. Türkiye'ye döndükten sonra İstanbul Üniversitesi'nde asistanlık ve Ankara Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yaptı. 1957 yılında üniversite yasasında yapılan değişikliklerin üniversitelerin özerkliğine zarar verdiği gerekçesiyle üniversiteden ayrılarak Cumhuriyet Halk Partisi'ne girdi.

27 Mayıs 1960 sonrasında yeniden üniversiteye döndü ve Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde profesör oldu. 1960-1961 yıllarında kurucu mecliste çalıştı. 1961 Anayasasının hazırlanmasında komisyon sözcülüğü ve CHP parti meclisi üyeliği görevlerini yürüttü. 12 Mart 1971 Muhtırasından sonra tutuklandı, fakat yargılama sonucunda aklandı. 1977'de CHP İstanbul milletvekili olarak meclise girdi. Avrupa Konseyi Türkiye temsilciliği ve Türk Hukuk Kurumu başkanlığı görevlerini yürüttü. 12 Eylül 1980'den sonra Ankara Barosu başkanlığına seçildi.

1989'da Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Bahri Savcı, Münci Kapani ve Bahriye Üçok gibi aydınlarla birlikte Atatürkçü Düşünce Derneği'ni kurdu. 31 Ocak 1990 günü Ankara Bahçelievler'deki evinin önünde kurşunlanarak öldürüldü.

Mumcu... ve ödenmeyen masum borç
Ve 24 Ocak 1993. Ankara, Karlı Sokak. Cumhuriyet yazarı Uğur Mumcu 'nun, evinin önünde park ettiği otomobiline binerken patlayan bomba, Mumcu'nun bedenini, bizim de yüreklerimizi parçaladı. Türk basın tarihinin kalpaksız Kuvayı Milliye'cisi, keskin kalemini son yolculuğuna on binler uğurladı. Cenaze töreninde on binler hep bir ağızdan 'Yiğidim Aslanım' türküsünü söylediler ve 'Türkiye laiktir, laik kalacak' sloganını attılar. Dönemin siyasileri, suçluların bulunması yönünde namus sözü verdiler, ancak olayın aydınlatılması sürecinde bir arpa boyu yol alınamadı. Soruşturma ile ilgili olarak 5 savcı görevlendirildi, 3 komisyon kuruldu, Bu arada Abdullah Argun Çetin adlı bir kişi cinayete katıldığını öne sürdü. Çetin hakkında Ankara DGM Başsavcılığı idam istemiyle dava açtı. Cinayet, 7 sene boyunca faili meçhul olarak kaldı. 2000 yılının Mayıs ayında, İçişleri Bakanı Sadettin Tantan ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü çok büyük bir başarıya imza attılar. Uğur Mumcu'nun kaatilleri yakalandı. Evet, ntahmin edildiği gibi kaatiller, İran destekli bir İslamî örgüt mensubu. Selamcılar olarak tanınan bu İslami örgütün üyeleri olan kaatiller ve suç ortaklarından başlıcaları Yusuf Karakuş, Hasan Kılıç ve Arif Tarı adındaki kişiler. Eski Refah Partisi milletvekili olan Hasan Mezarcı'nın bu örgütle ilgisi olduğu ve cinayete azmettiren kişi olduğu sanılıyor. Eski Refah Partisi genel başkanı Necmettin Erbakan'ın da kaatiller arasında bulunan Arif Tarı'ya 'Başarı belgesi' verdiği belirlendi. Bu satırlar yazılırken, Uğur Mumcu cinayetinin soruşturması sürüyordu. (11 Mayıs 2000)



Onat Kutlar

Cumhuriyet yazarı, sinemacı Onat Kutlar, 30 Aralık 1994'te The Marmara Oteli'nin pastanesinde meydana gelen patlama sonucu ağır yaralandı. Patlama sonucu omuriliği zedelenen yazarımız, Amerikan Hastanesi'nde 12 gün boyunca sürdürdüğü yaşam mücadelesinde yenik düşerek yaşamını yitirdi. Kutlar'ın ölüm nedeni, birden fazla organının iflas etmesi olarak açıklandı. Olayla ilgili olarak açılan dava halen İstanbul DGM'de sürüyor.

AHMET TANER KIŞLALI

(Cumhuriyet Gazetesi, 22.10.1999)
21 Ekim 1999 sabahı, Ankara'da evinin önünde bombalı bir suikast sonucunda öldürülen Ahmet Taner Kışlalı, 1939'da Tokat'ın Zile ilçesinde doğdu. Banka memuru Hüseyin Hüsnü ve öğretmen Lütfiye Hanım'ın oğlu, gaeteci-yazar Mehmet Ali Kışlalı'nın küçük kardeşidir. Kilis Kemaliye İlkokulu'ndan (1951) sonra, Kilis Orta Okulu'nu ve Kabataş Erkek Lisesi'ni (1957) bitirdi.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden 1963'te mezun olmadan önce, o zaman Ankara'da yayımlanan Yeni Gün gazetesinde çalıştı. 1967'de Paris Üniversitesi'nin Anayasa Hukuku ve Siyaset Bilimi Bölümü'nde 'Çağdaş Türkiye'de Siyasal Güçler' konusunda doktorasını yaptı. Hacettepe Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak, akademik yaşama atıldı. Daha sonra SBF'de öğretim üyesi ve 1972'de doçent oldu, 1974-1977 yılları arasında Ankara Üniversitesi SiyasalDavranış Kürsüsü'nde doçent ünvanı ile görev yaptı.

1977'de CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit'in önerisi üzerine siyasete atıldı ve İzmir Milletvekili olarak parlamentoya girdi. 42.hükümette getirildiği Kültür Bakanlığı'nda (1978-79) kurduğu güçlü bir kadro ile, Milli Eğitim bakanlığı'nca yayımına son verilmiş olan klasik kitaplar dizisini yeniden yayımlattı.

12 Eylül'den sonra üniversiteye döndü. Siyaset bilimi dersleri verdi. 1988'de profesör oldu. AÜ İletişim Fakültesi'nden emekli olduktan sonra da ders vermeyi sürdürdü. Pek çok ünlü gazeteci ve televizyoncunun yetişmesinde büyük katkıda bulundu.

1990'ların başından bu yana, Cumhuriyet gazetesinde 'Haftaya Bakış' köşesinde Kemalizmi, laikliği, demokrasiyi, insan haklarını savunan ve eğitime önem veren yazılar yazdı. ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) ve ÇYDD (Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği) gibi Atatürkçü ve çağdaş aydınlıkçı derneklerin üyesi olarak, Anadolu'nun en ücra köşelerine giderek konferanslar verdi. 'Terörün, güçsüzlerin başvurduğu bir yöntem olduğu' inancını, dersleri ve yazılarında vurgulayan Kışlalı, 1971'de 'TRT Bilimsel başarı Ödülü'nü aldı.

9 Eylül 1995'te geçirdiği trafik kazasında, 28 mayıs 1968'de evlendiği ilk eşi Nilgün Kışlalı öldü, kendisi ağır yaralı kurtuldu. İlk eşinden Dolunay ve Altınay adında iki kız çocuğu olan Kışlalı'nın ikinci eşi Nilüfer Kışlalı'dan da Nilhan Nur adında bir aylık bir kız çocuğu vardı. Kışlalı, Fransızca biliyordu.
2000 yılının ilk aylarında polisin yaptığı başarılı 'Umut' operasyonu sonucunda kaatil sanıkları yakalanarak adalete teslim edildi. 11.07.2000 tarihinde, İran tarafından yönetilip yönlendirilen Tevhid, Selam ve Kudüs Ordusu örgütlerinin elemanları olan sanıklar Necdet Yüksel, Ferhan Özmen, Hakkı Selçuk Şanlı, Yusuf Karakuş, Muzaffer Dağdeviren, Abdülhamit Çelik, Fatih Aydın, Hasan Kılıç, mehmet Şahin, Mehmet Ali tekin, Haluk Özçelik, Mehmet Kasap, Mehmet Gürova, Adil Aydın, Murat Nazlı, Arif Tarı ve Mahmut Koca yargılanmaya başlandılar.
Başlıca yapıtları:
• Forces Politiques Dans La Turkuie Moderne (Modern Türkiye'de Politik Güçler) (Tükendi, AÜ SBF yayınları, 1868)
• Öğrenci ayaklanmaları (Bilgi yayınevi, 1974)
• Siyasal Sistemler - Siyasal Çatışma Ve uzlaşma (4.baskı, İmge Kitabevi yayınları, 1993)
• Atatürk'e Saldırmanın dayanılmaz Hafifliği (12.baskı, İmge Kitabevi yayınları, 1993)
• Kemalizm, Laiklik Ve Demokrasi (5.baskı, İmge Kitabevi yayınları, 1994)
• Seçimsiz Demokrasi (Çağdaş yayınları, 1995)
• Bir Türk'ün Ölümü (2.baskı, Ümit Yayıncılık, 1997)
• Siyaset Bilimi (7.baskı, İmge Kitabevi yayınları, 1999)
• Ben Demokrat Değilim (İmge Kitabevi yayınları, 1999

1905-1998 yılları arasında öldürülen gazeteciler

ADI -YAYIN ORGANI- YERİ- TARİH

Tevik Nevzat -Hikmet -Adana - 1905,
Hasan Fehmi Bey -Serbesti -İstanbul 6 Nisan-1909,
Ahmet Samim -Sada-ı Millet -İstanbul - 9 Haziran 1910,
Zeki Bey -Serbesti-Şehrah -İstanbul - 10 Temmuz 1911,
Şair Hüseyin Kami-Alemdar-Konya -Konya - 1912,
Silahçı Tahsin -Silah-Bomba -İstanbul - 27 Temmuz 1914,
Hasan Tahsin - Hukuk-u Beşer -İzmir -15 Mayıs 1919,
Ali Kemal Peyami -Sabah -İzmit-6 Kasım 1922,
Ali Şükrü Bey -Tan -Ankara -2 Nisan 1923,
Hüseyin Hilmi Bey-İştirak - Medeniyet -İstanbul -1923,
Sabahattin Ali -Marko Paşa -Kırklareli -16 Haziran 1948,
Adem Yavuz -ANKA Ajansı -Kıbrıs -26 Ağustos 1974,
Ali İhsan -Özgür Politika -İstanbul -22 Kasım 1978,
Cengiz Polotkan -Hafta Sonu -Ankara -1 Aralık 1978,
Abdi İpekçi -Milliyet -İstanbul -1 Şubat 1979,
İlhan Darendelioğlu-Ortadoğu -İstanbul -19 Kasım 1979,
İsmail Gerçeksöz-Ortadoğu -İstanbul -4 Nisan 1980,
Ümit Kaftancıoğlu -TRT -İstanbul -11 Nisan 1980,
Muzaffer Feyzioğlu -Hizmet -Trabzon -15 Nisan 1980,
Recai Ünal -Demokrat -İstanbul -22 Temmuz 1980,
Mevlüt Işık -Türkiye -Ankara -1 Haziran 1988,
Seracettin Müftüoğlu -Hürriyet -Nusaybin -28 Haziran 1989,
Sami Başaran -Gazete -İstanbul -7 Kasım 1989,
Kamil Başaran -Gazete -İstanbul -28 Şubat 1990,
Çetin Emeç -Hürriyet -İstanbul -7 Mart 1990,
Turan Dursun -Yüzyıl 2000 Dergisi -İstanbul -4 Eylül 1990,
Gündüz Etili -Yeni Günaydın -İstanbul -18 Eylül 1991,
Halit Güngen -2000'e Doğru -Diyarbakır -18 Şubat 1992,
Cengiz Altun -Yeni Ülke -Batman -24 Şubat 1992,
İzzet Kezer -Sabah -Cizre -23 Mart 1992,
Bülent Ülkü -Körfeze Bakış -Bursa -31 Mart 1992,
Mecit Akgün -Yeni Ülke -Nusaybin -2 Haziran 1992,
Hafız Akdemir -Özgür Gündem -Diyarbakır -8 Haziran 1992,
Çetin Abayay -Özgür Halk -Batman -29 Temmuz 1992,
Yahya Orhan -Özgür Gündem -Gercüş -31 Temmuz 1992,
Hüseyin Deniz -Özgür Gündem -Ceylanpınar -9 Ağustos 1992,
Musa Anter -Özgür Gündem -Diyarbakır -20 Eylül 1992,
M.Sait Erten -Azadi-Denk -Diyarbakır -3 Kasım 1992,
Yaşar Aktay -Türkiye -Hani-9 Kasım 1992,
Hatip Kapçak -Hürriyet -Mazıdağı -18 Kasım 1992,
Namık Tarancı -Gerçek -Diyarbakır -20 Kasım 1992,
Uğur Mumcu -Cumhuriyet -Ankara -24 Ocak 1993,
Kemal Kılıç -Ö.Gündem-Y.Ülke -Urfa -18 Şubat 1993,
M.İhsan Karakuş -Silvan Gazetesi -Silvan -13 Mart 1993,
Ömer Taşar -Milli Gazete -Saraybosna -26 Haziran 1993,
İhsan Uygur -Sabah -(kayıp) -6 Temmuz 1993,
Rıza Güneşer -Halkın Gücü -İstanbul -14 Temmuz 1993,
Ferhat Tepe -Özgür Gündem -Bitlis -3 Ağustos 1993,
Aysel Malkaç -Özgür Gündem -(kayıp) -7 Ağustos 1993,
Muzaffer Akkuş -Sabah-MİLHA Ajansı -Bingöl -20 Eylül 1993,
Ruhi Can Tul -Türkish Daily News -Kırıkkale -14 Ocak 1994,
Nazım Babaoğlu -Özgür Gündem -(kayıp) -12 Mart 1994,
Erol Akgün -Devrimci Çözüm -Gebze -8 Eylül 1994,
Ersin Yıldız -Özgür Ülke -İstanbul -3 Aralık 1994,
Onat Kutlar -Cumhuriyet -İstanbul -11 Ocak 1995,
Sayfettin Tepe -Yeni Politika -Bitlis -29 Ağustos 1995,
Metin Göktepe -Evrensel -İstanbul -8 Ocak 1996,
Yemliha Kaya -Halkın Gücü -İstanbul -27 Temmuz 1996,
Mehmet Topaloğlu -Kurtuluş -Adana -28 Ocak 1998,
Ahmet Taner Kışlalı Cumhuriyet -Ankara -21 Ekim 1999

............................................

Metin Göktepe haber izlerken gözaltına alınıp dövülerek öldürüldüğünde 28 yaşındaydı. Altı yılda öldürülen 25. gazeteciydi. Muhabirlerin örgütlü çabaları sorumluların yargılanmasını sağlamıştı. Devlet, 500 milyon tazminat ödedi, AİHM davayı reddetti.
Metin Göktepe 10 yıl önce 8 Ocak günü Eyüp Kapalı Spor Salonu'nda, gözaltındayken dövülerek öldürülmüş ve gazeteciler örgütlü mücadeleyle ilk kez bir 'gazeteci cinayeti' için soruşturma açılması sağlamış ve sorumlular yargı önüne çıkarılmıştı.

'İlk kez' diye altını çizmek çok önem taşıyor, 1990-1996 arasında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti verilerine göre çoğu Olağanüstü Hal Bölgesindeki 24 gazeteci öldürülmüştü.

Bu 'gazeteci cinayet'leri yargıya taşınamadı, kimilerinin aileleri cinayetleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götürmek durumunda kaldı.



Göktepe de AİHM'de

Göktepe Ailesi'nin 'yaşam hakkı', 'işkence ve kötü muamele yasağı', 'bağımsız bir mahkemede yargılanma hakkı', 'keyfi gözaltı', 'ifade özgürlüğü hakkı'na dayanak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne yaptıkları başvuru, 29 Nisan 2005'te geri çevrildi.

Mahkeme, Türkiye'de sorumlu polislerin yargılanıp cezalandırıldığı, sorumluluğunun karşılığı olarak devletin de tazminat ödediğini bildirdi.

Ne duvar ne de sandalye; dövülerek öldürüldü

Gazeteci, 8 Ocak 1996'da, Ümraniye Cezaevi'nde öldürülen iki tutuklunun Alibeyköy Mezarlığı'ndaki cenaze törenini Evrensel gazetesi adına izlerken gözaltına alındı. Eyüp Kapalı Spor Salonu'na götürülen Göktepe, burada polis darbeleriyle hayatını kaybetti.

Cinayetin üzeri polis ve İçişleri Bakanlığı yetkililerinin 'sandalyeden düştü', 'duvardan düştü' sözleriyle kapatılmaya çalışıldı.

Sorumlu polislerin yakalanmaları için Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'ın kınama ve talimatları gerekti.

Ekim 1996'da İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan dava, burada görülemeden güvenlik gerekçesiyle Aydın'a, oradan da aynı gerekçeyle Afyon'a taşındı. Dava Afyon Ağır Ceza Mahkemesi'nde son buldu.

Dava 4 yıl sürdü

Afyon Ağır Ceza Mahkemesi, Adli Tıp Kurumu'nun verdiği ve gazeteciye gözaltında baş ve vücut kısmına küt cisimlerle çok sayıda darbe vurulduğunu ortaya koyan raporuna rağmen, cinayeti 'kastı aşan' bir eylem olarak değerlendirdi.

Yaklaşık 30 duruşma süren dava, 19 Ocak 2000 günü, Yargıtay'ın beş polis memuruna 'kastı aşan insan öldürmek' ve 'faili belli olmayacak şekilde insan öldürmek' suçlarından verilen 7'şer yıl 6'şar ay hapis cezasını onamasıyla, bir polisin verilen mahkumiyet kararının da bozulmasıyla devam etti.

Mahkeme, ikinci yargılamada, Yargıtay'a uyarak, cezası bozulan altıncı polis memurunu 20 ay hapisle cezalandırdı ve beş ay kamu hizmetlerden uzaklaştırmaya karar verdi. Göktepe Davası, Yargıtay'ın cezaları 28 Eylül 2000'de onamasıyla son buldu.

Sanıkların bir kısmı kamuoyu baskısıyla 17 ay hapiste tutulurken tüm mahkum polislerin cezalarının tamamlamalarına 19 Aralık 2000'de yürürlüğe giren Şartlı Tahliye ve Ceza Erteleme Yasası engel oldu.

Polisler affedildi, emri verenler yargılanmadı

Tüm hukuki çabalar ve kamuoyu tepkilere rağmen, Metin Göktepe'nin dövülmesi için emir veren emniyet görevlileri ve ölümünü gizlemeye çalışan üst düzey yetkililer yargı önüne çıkarılamadı.

Göktepe'yi öldürenlerin yakalanmaları ve yargı önüne çıkması için gazetecinin arkadaşları, meslektaşları, ailesi, avukatlar ve basın örgütleri büyük bir çaba gösterdiler. Adaletin yerine getirilmesini isteyen çeşitli illerden binlerce insan, duruşma salonuna girme garantisi olmadığı halde, davanın görüldüğü Aydın ve Afyon kentlerine otobüs ve trenle hareket ettiler.

İçişleri Bakanlığı mahkum oldu

İçişleri Bakanlığı aleyhinde 6 Kasım 1996'da açılan tazminat davası ise, İstanbul İdare Mahkemesi'nin, 30 Kasım 1998'de, Göktepe Ailesi'ne 1 milyar 400 milyon (bin 400 YTL) maddi, 8 milyar 500 milyon (8 bin 500 YTL) da manevi tazminat ödenmesine hükmetmesine neden oldu.

Ancak, 13 Temmuz 1999'da Danıştay, maddi tazminatı 500 milyon TL'ye (500 YTL) indirdi.

Adına her yıl gazetecilik ödülleri

Gazetecinin ölümünden bu güne kadar her yıl 'Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri' adı altında duyarlı ve başarılı bulunan gazetecilere ödüller verildi.

Ödüller, Göktepe'nin doğum günü olan 10 Nisan'da düzenlenen bir törenle meslektaşlarına teslim ediliyor.

Metin Göktepe'nin ailesinin de katıldığı tören, yüzlerce meslektaşını bir araya getiriyor. Göktepe anısına, ayrıca panel, sergi gibi etkinlikler de düzenleniyor.

Metin Göktepe'nin anısına bir de İnternet sitesi kuruldu. Sitede Metin Göktepe'nin fotoğraf albümü, Göktepe Davası süreci, gazetecinin annesi Fadime Göktepe'nin dava süresince yaptığı konuşmalar, Metin Göktepe ile ilgili şiirler, Gazeteci ile ilgili meslektaş yorumları vb bilgiler yer alıyor.

Metin Göktepe 'gazeteciyim' kitabı

Ölümünden sonra gazeteci Göktepe anısına Evrensel Basım Yayın tarafından Metin Göktepe 'gazeteciyim' başlıklı bir kitap yayımlandı. Kitap, cinayetin ardından gelişen tepkileri ve çekilen fotoğrafları içeriyor


Kemal Türkler

(1926, Denizli - 1980, İstanbul) , DİSK`in kurucusu ve ilk genel başkanı.
1961 yılında Türkiye İşçi Partisi (TİP) kurucuları arasında yer aldı. 13 Şubat 1967'de Genel Başkanı olduğu Türkiye Maden-İş'in de aralarında olduğu bir grup sendika Türk-İş'ten ayrıldı ve DİSK'in kuruluşunu gerçekleştirdi ve 1977 yılına kadar DİSK Genel Başkanlığını yürütttü. 1970'de 15-16 Haziran olayları nedeniyla tutuklandı. 1976'da 1 Mayıs'ın yasal olarak kutlanmasına öncülük etti. 22 Temmuz 1980'de öldürüldü. Öldürülme emrini Alparslan Türkeş`in verdiği öne sürüldü. Cenazesine yüz binlerce kişi katıldı. Ölümünden sonra Kemal Türkler Vakfı kuruldu

Hrant Dink


Doğum tarihi 15 Eylül 1954

Ölüm tarihi 19 Ocak 2007

Doğum yeri Türkiye, Malatya

Mesleği Gazeteci

Hrant Dink, (Ermenice: Հ ր ա ն դ Տ ի ն ք ;) (d. 15 Eylül 1954, Malatya – ö. 19 Ocak 2007, İstanbul) . Ermeni asıllı Türk vatandaşı, Agos Gazetesi genel yayın yönetmeni. 19 Ocak 2007 tarihinde saat 15 sularında, genel yayın yönetmeni olduğu Agos gazetesinin Şişli Halaskargazi caddesi üzerindeki binası önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti.
Hrant Dink, 1954 yılında Malatya’da dünyaya geldi. Babası Sivas'ın Gürün ilçesinde, annesi Gülvart ise Sivas'ın Kangal ilçesinde doğup büyümüştü. Anne ve babası 1961 yılında İstanbul'a taşınmalarının ardından boşandı. Hrant ve iki kardeşi ailenin bölünmesi ardından Gedikpaşa’daki Ermeni Yetimhanesi'ne yerleştirildi.

Dink bu sırada Türkiye'de gelişmekte olan sol siyasetten etkilendi. Yasadışı Türkiye Komünist Partisi / Marksist-Leninist çizgisinde siyaset yapmaya başladı. Yakalandığı durumda örgüt ile Ermeni cemaati ilişkilendirilmesin diye ismini mahkeme kararı ile 'Fırat' olarak değiştirdi.
Liseyi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde Zooloji eğitimi aldı. Bir süre sonra yetimhanede birlikte büyüdükleri Rakel ile evlendi.

Kardeşleriyle birlikte açtıkları yayın evi ve kırtasiye işlerini sürdürürken, eşi Rakel’le birlikte, kendileri gibi Anadolu’dan gelen kimsesiz ve yoksul çocukların yetiştiği Tuzla Ermeni Çocuk Kampı’nı yönetmeye başladı. Açılışından 21 yıl sonra kampa devlet el koydu. Denizli Piyade Alayı'nda sekiz ay kısa dönem askerliğini er olarak yaptı.

Bazı gazetelerde kitap eleştirileri ile yazı hayatına başladı. Basında çıkan yanlış haberlere gönderdiği düzeltmeler ile adı duyulmaya başladı. Ermeni Patrikhanesi’ne, 'Ermeni toplumu çok kapalı yaşıyor, kendimizi iyi anlatırsak önyargılar kırılır' diyerek bu amaçla Türkçe bir gazete çıkarmayı önerdi. 5 Nisan 1996 tarihinde ilk sayısı yayınlanan Agos gazetesi'nin kuruculuğunu, yayın yönetmenliğini ve başyazarlığını üstlendi. Agos dışında Zaman gazetesinde yazdı. Yazılarında Türkiye'deki her etnik topluluğun barış içinde yaşaması gerektiğinin altını çizen Dink <1>, aynı zamanda Ermeni cemaatinin patrikhane dışında sivil bir merkezi olması gerektiğini söyledi. Ermeni Diasporası'na 1915 olayları için soykırım kelimesini içermeyen daha yumuşak muhalefet yürütmeleri çağrısında bulunan ve 301. maddeden 'Türklüğe hakaret' suçlamasıyla yargılandı.

Suikast <

Hrant Dink 19 Ocak 2007'de Şişli Halaskargazi caddesi üzerindeki Agos Gazetesi'nin çıkışında, öğle saatlerinde kimliği belirsiz bir şahıs tarafından kafasına sıkılan 4 el ateşle yaşamını yitirdi. 17 yaşındaki katil zanlısı olarak Ogün Samast adlı bir kişi, Samsun otogarında jandarma ekipleri tarafından yapılan kontrol sırasında yakalandı. Zanlının cinayeti itiraf ettiği kaydedildi. Ayrıca zanlının üzerinde ise suç aleti olduğu bildirilen 7.65 çapında bir tabanca ele geçirildi.
Hrant Dink, Türkiye'de 1909 yılından bu yana, suikast sonucu öldürülen 62.
gazeteci oldu.<2>
Hrant Dink'in avukatı Erdal Doğan Dink'in tehdit edildiğini, ancak durumu bildirdiği Şişli Savcılığı'nın herhangi bir ilerleme kaydetmediğini iletti. <3> Hrant Dink'in 17 Ocak 2006 tarihinde, Agos gazetesinde yayımladığı makalede tehditler aldığını belirttiği kaydedildi.<4>

Aldığı Ödüller
• 2005 yılında Türkiye’de İnsan Hakları Derneği 'Ayşe Nur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü'nü aldı.
• 2006’da Alman Stern Dergisi 'Düşünce Özgürlüğü ve Cesur Gazetecilik Ödülü'nü aldı.
• 18 Kasım 2006'da 'Pen Award fikir ve düşünce özgürlüğü ödülü'nü aldı.
• 24 Kasım 2006'da 'Bjornson İnsan Hakları Ödülü'nü aldı.

Davalar
Hrant Dink hakkında, Türk Ceza Kanunun 301. maddesi ihlal etmekten davalar açılmıştır:
• 2002 yılında Urfa’da verdiği bir konferansta söylediği 'Ben Türk değil Türkiyeliyim ve Ermeniyim' sözlerindan dolayı 'Türklüğü aşağılamaktan' üç yıl yargılanmış ve beraat etmiştir.
• Reuters Ajansı’na söylediği 'Evet 1915’te olan bir soykırımdı çünkü 4 bin yıldır bu topraklarda yaşayan bir halk ve onun uygarlığı artık yok' sözlerinden dolayı, 'Türklüğü aşağılamaktan' dava açılmıştır.


KAMPANYA: CEMİL ÇİÇEK SALI'YA KADAR İSTİFA ETMELİ


301. maddeden dolayı yargılanan başta merhum Hrant Dink, yazar Orhan Pamuk, yazar Elif Şafak ve vicdani retle ilgili bir yazısı yüzünden hakim karşısına çıkarılan yazar Perihan Mağden’e yapılanları düşünün. Mahkeme salonları Avukat Kemal Kerinçsiz ve benzeri ultra milliyetçilerce işgal edildi. Adeta ortalığa nefret dalgası ve linç kültürü yayıldı. Bu yazar ve gazetecilerin bir linç edilmediği kaldı. Bu karanlık ortama malum bazı medya organları yanında Türkiye Cumhuriyeti'nin bir bakanlık koltuğunu işgal eden Cemil Çiçek gibilerince çanak tutuldu. Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek’in Ermeni Konferansı düzenleyenleri, “Bizi sırtımızdan hançerliyorlar” dediğini de dikkate alın, resim tamamlanır. O nedenle Cemil Çiçek, Hrant Dink’in katledilmesine neden olan ortamın oluşmasından birinci derece sorumludur. Suç ortağıdır. Derhal görevinden istifa etmeli veya Başbakan tarafından cenazenin kaldırılacağı Salı gününe kadar görevinden alınmalıdır. Hükümet Hrant Dink'in katilleri ve onların bağlantılarının peşini bırakmadığını ispat için, bu konudaki samimiyetini belgelemek için bunu yapmalıdır. Yoksa kameralar önünde dökülen gözyaşları ancak timsah gözyaşı olarak kalır.

Evet Cemil Çiçek istifa! Bu emaili ulaşabileceğiniz herkese ulaştırın lütfen!


Hüseyin DEMİRTAŞ





Not:

Sivas Madımak katliamında otuz beş aydın yandı. Faili meçhul göstermelik davalar sürmekte.
Katiller halan bulunmadı. Zaman aşımı dediğimiz zaman aşamasına uğrayacaklar.
Yurda dönüp, yurdumuzun en güzel mekanlarında hayat sürecekler.
Son olay;
Hrant Dink’ın hain bir saldırı sonucu ölümü. Öldüren tetiği çeken yakalandı. Aldığımız son bilgilere göre Samsun’a giderken yakalandı, sorgulanıyor v.s.
Adı sanı duyulmamış örgüt adı konacak ve “sen bu örgüt için öldürdün” denecek.
Aklı dengesinin yerinde olmadığına dair rapor hazırlanıp, hasır altı edilip
ulaşılmak istenen gerçek tetikçilere ulaşılmadan dipsiz kuyunun karanlığında yerini alacak. Türk bayraklarıyla karşılayacaklar, çıkınca aslanlar gibi “Türkiye senle gurur duyuyor” sloganları arasında, oda yerini alacak. Belki de şimdiden kahraman olarak
yer almıştır.

Barışa Çağrı, Kardeşliğe Çağrı, Dostluğa Çağrı, Birlik ve Beraberliğe Çağrı, Demokrasiye Çağrı,Özgürlüğe Çağrı.
Neden ÇAĞRI sözcüğünü kullanıyoruz. Bizler kullandıkça onlar öldürmeye devam ediyor ve de edecek. Binlerce kişi sokağa çıkıp yürüyüş yapacak. Bireysel eylemin nedeninin, niçininin bilinmediği sürece,saati ve zamanı gelince eve girip kapıyı kapatacağız.

Günlük yaşam, günlük hayat kavgası devam edecek. Sokak başını tutanlar
işlerini yürütecekler her zaman ki gibi..
Dış güçlerin üstüne atılacak, içerde aranmayacak. İçerde olanların kim olduğu belli.
Derin devlet, derin devletin içinde olanlar, devletin içindeki kişiler değilmi?

Yusuf Ter 21.01.2007
Saat 21:39 İsviçre